Tüm dünyayı saran Coronavirüs salgını insanlığı esir aldı. Tabi bu salgın ülkeleri de büyük sıkıntılara düşürdü. Tabi tüm dünyayla birlikte Türkiye ve Türk insanı da bu sıkıntılardan nasibini aldı.
Bir çok ülkeye nazaran sağlık yönünden bizim Türkiye daha iyi, sağlık bakanlığı kontrolünde, sağlık kuruluşları ve sağlık çalışanları büyük fedakarlık yaparak salgının etkilerini en asgariye indirmeye çalışıyorlar. Kendilerini tüm millet alkışladı, alkışlamayı da hakkediyorlar.
İki noktada zamanında hızlı tedbir alınsaydı salgın daha erken kontrol altına alınırdı. Virüsün oluşumu dış kaynaklı olduğu için Çin ve İran’da görüldüğü zaman kısmi alınan tedbirler genelde alınmış olsaydı, umre ziyaretleri diğer ülkelere seyahatler kontrol altına alınsaydı daha az sıkıntı olurdu. Sağlık bakanlığının duyarlılığını diğer bakanlıklar duymadığı gerçeği görülüyor burada.
Tabi salgının oluşumu, ilerleyişi etkisi, kontrolü başlı başına uzmanların konusu. Bilim kurulu oluşumu yakın zamanda yapılan en iyi kurum diyebiliriz.
Burada asıl üstünde durmamız gereken konu, sözde uzman, reyting tartışmacılarınca virüs salgını korku duvarlarını aştı.
Uzmanız diye TV programlarında boy gösteren, özellikle tartışma programlarında her konuda uzman olan tartışmacılar artık elini bu konudan çekmeli. Millete doğru bilgi yerine korku verme ahmaklığını reyting uğruna göstermemeli.
Birbirleriyle tartışmaktan vatandaşa bilgi veremiyorlar, bilhassa korku imparatorluğu meydana getiriyorlar. İçlerinde gerçekten aklı selim bilgiler verip vatandaşı rahatlatan uzmanlarımız var, onları tenzih ediyorum.
Bir gün bu virüs geçecek en azından insan vücudunda yaşamaya alışacak, bağışıklık kazanacak ama korku hastalığı, panik atak, titizlik hastalığı, ruhen çöküş öyle yerleşecek ki, tedavisi çok zor olacak.
Her hastalık gibi coronavirüs insan üzerinde tedirginlik yapıyor elbette. Ama bunu korku vererek olmaz. Sakin, telaşsız, korkusuz normal hayatımızda alacağımız ek tedbirlerle bu süreci geçireceğiz.
Dünyaca ünlü ABD'de yaşayan Türk Doktoru Mehmet öz diyor ki, "Virüs dediğimiz şeyler aslında öldürücü, şeytani birer düşman değiller. Onlar da aynen bizim gibi üzerinde konuşlandıkları alan sayesinde yaşayan canlılar. Virüs kendini hala hayvan vücudunda zannediyor. Yeni yerleştiği konağın şartlarını henüz bilmiyor. Belli bir süre geçtikten sonra hem bizler onlara bağışıklık kazanacağız hem de onlar kendi sonsuz yaşamları için mutasyona uğrayacaklar. Böylece beraber yaşamaya alışacağız."
Ne kadar bilge ve bilim ışığında bir açıkla yapmış değil mi?
Hem İlahiyatçı, hem de Tıp Doktoru olan Prof. Dr. Yusri Cebr ise "Bu tehlikeyle bu gerçekle yüzleşmektir. İlk yapılacak şey, dezenfektanları israf etmemektir. Aşırı kullanmamaktır. Virüs tek başına yaşayamaz! Ancak hücrelerin içerisine girerek yaşayabilir. Hücrelerin etrafındaki faydalı bakterileri öldürürsen virüsün hücreye ulaşma kapısını açarsın. Cahillik edip sakın temizlik malzemelerini kullanırken aşırıya kaçmayın." diyor.
Bayrampaşa Sağlık Müdürü Dr. Yusuf Oğuz Canpulat'da; "Virüs yükü diye bir şey var. Virüsü hemen kapınca hasta etmiyor. Milyonlarca virüs kapınca hasta olunuyor. Açık havada bir iki virüs kapabilir insan bu hasta etmez. Birde virüs havada asılı kalmıyor yere düşüyor, yere düşen virüs bulaşmaz. Biz teknik manada virüsü canlı görmüyoruz, insan vücuduna girmeden virüs canlılık gösteremiyor. Virüs yüklemesi diyelim 10 milyon virüs hasta olmuyorsun 10 milyar virüsle nefes darlığı çekiyorsun 10 trilyon virüste yoğun bakıma yatıyorsun." diyor
Bu uzmanların, bilim insanlarının anlatımları gösteriyor ki, tedbirli bir şekilde telaş etmeden, korkuya kapılmadan tedbirlerle bu süreci atlatmak.
Korku olmasın, telaş olmasın da tedbirlerimiz ne olsun?
Bizim insanımız zaten temizlik kültürü bir çok ülke insanından kat be kat fazladır. Bir şekilde lavabo sonrası sabunla el yıkama, yemek öncesi ve sonrası sabunla el yıkama, eve ayakkabıyla girmeme, dışarıdan geldiği zaman üstünü çıkarıp elini yüzünü yıkayıp oturma, zaten namaz kılıyorsa beş vakit en az üç kez abdest alma gibi.
Peki ne kaldı bu kadar temizlikten sonra biraz daha tedbir. Önceleri eve gelince kıyafetini çıkarmadan çocuklara, eşine, anne babasına sarılıyorsa bundan uzak duracak en azından yıkandıktan sonra sarılacak.
Eş ve dostunu gördüğü zaman sarılma tokalaşma kültüründen biraz uzak duracak.
Yeme içme ise bütün zamanlar için geçerli olan daha doğal yiyecekler ve içeceklerle beslenecek.
Mümkün olduğu kadar dışarı çıkmayacak, kalabalıklar meydana getirmeyecek. İşi gereği evde kalamıyorsa sosyal mesafeye dikkat edecek. Bir yerde beklerken iki metre geride beklemekten bir şey olmaz.
Gerekli olmadıkça eş dost akrabaya misafirlik ve ziyarete gitmeyecek. hal hatır sormak isterse telefon veya kapıdan sorup dönecek.
Sigara ve içki kullanımını bırakacak veya asgariye indirecek.
Mutlaka en azından kalabalık içinde, kapalı alanlarda mutlaka maske kullanacak.
Bu saydığım tedbirler uzmanlık değil normal hayatta aslında yapılması gereken tedbirler.
O zaman korkmaya yer var mı? Paniklemeye ihtiyaç var mı? Aşırı titizliğe gerek var mı? Doğal yaşantımızı bozarsak faydalı haller kaybolursa, zararlı virüslere meydan bırakmaz mıyız?
O zaman Korku Yok, Telaş Yok, Panik Yok normal hayatımız üzerine ek tedbirlerle bu süreç atlayacak.
İstanbul
22.11.2024