Çakırcalı Mehmet Efe’nin alamet-i farikası; beni…

Bayındırlı diye şöhret alan Yüzbaşı Mehmet Efendi konuşuyor: 

"Çakırcalı Mehmet Efe, birinci affından sonra kır serdarı idi. Hükümet kuvvetleri ile birlikte eşkıya takibinde dolaşıyorduk. O zamanda Çakırcalı Mehmet Efe otuz yaşlarında vardı. Bir gün müfrezelerimizle Balabanlı köyüne varmış, Molla Halil oğlunun evinde misafir kalmıştık. 

Maksadımız geceyi orada geçirip, sabaha karşı Tire'nin Kadife köyünü basmak ve bu köyde bulunan Deli Ayanoğlu Hüseyin Efe'yi aramaktı. Deli Ayanoğlu, Kamalı çetesinin dağılması üzerine kendi başına bir çete teşkil etmişti ve beş kişilik çete dağlarda dolaşmaya başlamıştı. Yemekler yenilmiş, kahveler içilmişti. Efenin aklına bilmem neden şöyle bir fikir gelmişti: "gömlek değiştirmek." Efe ev sahibi Molla Halil oğluna, 

- Mehmet, temiz bir gömlek getir de gömleği değiştireyim! Kirlendim! deyip soyunmaya başlamıştı. Hem soyunuyor, hem de bana laf olsun diye şunları söylüyordu: 

- Yiyen Mehmet Efendi senin bedeninde hiç kıl yok be, tıpkı kadın vücudu gibi bembeyaz! 

Ben de güldüm ve şu cevabı verdim: 

- Siz dağda çok gezdiğinizden ayılaşmışsınız, kıl dediğin ayıda bulunur. 

Efe hemen kaşlarını çattı ve: 

- Mehmet Efendi ben Hazret-i Ali sülalesindenim de ondan! dedi. 

Bu sözü söylerken gömleğini çıkarmış, belinden yukarısı çıplak kalmıştı, o vakit gözüme ilişmişti; efenin sol kürek kemiğinin altında büyücek ve bir badem şeklinde kahverengi bir ben görmüştüm. Efe Karıncalı dağlarında vurulduğu zaman, cesedini Nazilli hükümet konağı önüne getirmişlerdi. Ben onu orada o beninden teşhis edebilmiştim."

BİR DEVRİN SONU; EFENİN VURULMASI !

Üçüncü Arpaz Baskını ve Osman Bey'in Karıncalı Dağa Kaldırılması 

Çakırca çetesinin başlıca stratejik noktaları Küçük Menderes ve Büyük Menderes nehirleri idi. Bu iki nehir üzerinde bir köprü dahi yaptırılamamıştı. Osmanlı hükümeti bu işlere bu kadar alakasızdı. Efe, Ödemiş ile Muğla arasında mekik dokur gibi durmadan gelip giderdi. Onun Manisa ve Gediz ile alakası pek azdı, o bu havaliyi Kamalı Zeybeğe bırakmıştı. 

Bunun için Çakırcalı'yı ilgilendiren nehirler öncekilerdi, çete bu çaylar üzerinden sık sık geçmek zorunda kalırdı. Belki bir gün hükümet kuvvetleri ile ani bir karşılaşma olabilir, bu sebeple de müşkül bir duruma düşebilir ve karşıya geçebilmek için hemen sal bulamayabilirdi. Kışta kıyamette her daim çay başında bir bekçi bulundurmak mümkün olamazdı. Bunun için Ödemiş'te Küçük Menderes nehri üzerinde Adagide köprüsü, Akçay üzerinde de bir başka köprü kurulması efenin stratejisine uygun gelmişti. Çetenin işi ve rahatlığı bakımından bunlar üzerinde durulmuştu. 

Büyük Menderes üzerine köprü kurmak için hükümet kuvveti lazımdı, bunu şahıslar yapamazlardı. Ayrıca buradan nasıl olsa sal ile geçiliyordu. Bunun içindir ki, Efe, Ödemiş'te Adagideköprüsü için Ödemiş zenginlerinden Ekmekçi Hacı Süleyman Efendi'yi ve Akçay köprüsü için de Arpazlı Osman Bey'i münasip görmüş ve her ikisine de tehditli mektuplar yazmıştı. Bir köprü yaptırmak, tahtadan da olsa, kolay bir iş değildi. Bundan ötürü bu iki şahıs, bu teklife kolay kolay yanaşmıyorlar, türlü bahanelerle vakit kazanmak istiyorlardı. Efe, Ekmekçi Hacı Süleyman Efendi'nin bir gece evine varmış ve onu korkutmuş, fakat baba dostu olduğu için öldürmemişti. Çünkü Hacı Süleyman Efendi'nin babası Ekmekçi Hacı Abdullah ile Çakırcalı Mehmet'in babası dost geçinirlerdi. Çakırcalı Ahmet, Hacı Abdullah'ın beş göz mevkiindeki bahçesine gelir giderdi. 

Bu dostluğu iyi bilen halk, Çakırcalı Mehmet'in Adagideköprüsünü kendi kesesinden iki yüz altın vererek yaptırdığını ve bu işte Hacı Süleyman Efendi'yi emin bildiği için mutemet yaptığını söyler. Bir zamanlar Ödemiş Adagide köprüsü yapılmış, fakat tahtadan mamul olduğu için birkaç yıl sonra yine yıkılmıştı. Akçay köprüsü ise, böyle birkaç yüz altınla yapılamayacak durumda olduğu için, efe bu büyük işi de Arpaz eşrafından Osman'a ve kardeşi Ali beylere havale etmiş ve bu mühim işin üzerinde durmuştu. Efe bir kere bir şeyi fikrine koydu mu, onu vazgeçirmek kolay değildi. Osman Bey ile kardeşi Ali Bey, böyle binlerce liralık hayrı yapabilecek bir kudret-i maliyeye sahip değillerdi. Gerçi para ile imanın nerede olduğunu ancak Allah bilir. İşte Osman Bey de, bu büyük mali fedakârlığı yapamadığı için işi ciddiye almamıştı. Belki efe zamanla bu fikrinden vazgeçer yahut bir kaza kurşunuyla ölür de bu beladan kurtuluruz diye Arpaz'a pek uğramaz olmuştu. Efe ise bu fikrin aksine olarak, her işini bırakmış Osman Bey'in ardına düşmüştü. Önce Kara Ali muavin çetesini göndermişti. Fakat çete onu evde bulamamıştı. İkinci olarak efe Arpaz'a varmış, evi çevirmiş, fakat yine Osman Bey'i bulamamıştı. Gözcüler Osman Bey'in Arpaz'a geldiğini ve akşam olunca saklandığını haber vermişlerdi. Efe Osman Bey'i böyle ele geçiremeyeceğini anlamıştı. Artık Arpaz'ı bir gün güpe gündüz basarak, halk çarşıda alış verişle meşgul iken Osman Bey'i yakalamanın mümkün olabileceğine inanıyordu. Efe işte bu fikir üzerinde duruyordu. Arpaz'ın pazarı cuma günü idi, bir pazar günü Arpaz'ı bastılar. Çete Arpaz'ın bütün geçit noktalarını tutmasından sonra, efe ardına birkaç kızan alarak doğruca Osman Bey'in evine varmıştı. Zeybekler bir köşede kalmışlardı. Efe içlerinden bir kızanı Osman Bey'in evine göndermişti. Kızan kapıya vurunca, kapıya gelen kadın, 

- Kim o? diye seslendi. 

- Osman Bey'i göreceğim! 

- Kahveye çıktı. 

Mesele halledilmişti. Osman Bey, Arpaz pazarına inmişti. Kahvede oturmuş, bir arkadaşıyla dama oynuyordu. Oyun bir hayli ilerlemişti ve iki taraf da kendilerini görecek halde değillerdi. Oyunculardan başka, Osman Bey'in kâhyası Hacı İsmail de oyunun sonunu merakla bekliyordu. Herkes derin bir fikre dalmıştı. Tam bu sırada Çakırcalı Mehmet Efe, kapıdan içeri girmişti. Onları böyle derin derin düşünürken görünce, usulcacık Osman Bey'in yanına varmış da, 

- Daş al Osman Bey! demişti. 

Osman Bey, bu beklenmedik müdahaleye kızmış, başını kaldırıp müdahale eden şahısa birkaç söz söylemek istemişti. Bir de ne görsün! Karşısında elleri martinili zeybekleri görünce ne olduğunu bilememişti. Osman Bey'de bet beniz kalmamıştı. Yavaşça şunları söyleyebilmişti: 

- Buyurun efe, hoş geldin! 

Efe ilk iş olarak Osman Bey'in kâhyası Çerkez Hacı İsmail'in kucağındaki martiniyi çekip alırken, 

-Ülen Çerkez oğlu, beni görünce neye martiniye davranmadın? demişti. 

Kâhya Hacı İsmail korkusundan dilini yutmuştu. Utancından başını aşağıya eğmiş ve hiçbir harekette bulunmamıştı. Efe tekrar sormuştu: 

- Hani beni görünce öldürüp, derime saman dolduracaktın? Ağaca da asacaktın. Gezdiğin ve dolaştığın yerlerde hep bu lafı ederdin, değil mi? 

-Haydi kalk bakalım! 

Hacı İsmail'den yine ses çıkmayınca, efe Kürt Ali'ye şu emri vermişti: 

- Bağlayın şu keratanın kollarını! 

Kızanlar kâhya Çerkez İsmail'in kollarını bağlarken, çarşı da karışmıştı. Çakırca'nın Arpaz'ı bastığı şayi olmuş ve panik başlamıştı. Fakat halk nereye gidebilirdi? Arpaz'ın dört tarafını zeybekler çevirmişlerdi. Bu heyecanı gören çarşı ağası Mültezim Arnavut "ne oluyor" diye koşarak köy kahvesine doğru gelmiş, Hacı İsmail'i kolları bağlı peykede yatarken görünce dayanamamış ve kahveciye bağırarak sormuştu: 

- More kim bağladı bu Hacı'yı? 

Çakırcalı, more kelimesini duyunca, ayağına yeni bir kurban geldiğini sezmiş, yanında ocak başında duran kahveciye sormuştu: 

- Bu adam Arnavut mudur? 

- Evet, efe, Arnavut’tur. 

- Burada ne iş yapar bu adam? 

- Çarşı parası toplar efe. 

Efe, Hacı Mustafa'ya bir göz atmış, Arnavut da yaka paça kahveden dışarı çıkarılmıştı. Arnavut’u bağırta bağırtakahvenin eşiğinde kesmişlerdi. 

Usuldendi, bir köye ve bir yere gidildi mi, halka bir gözdağı vermek lazımdı! Efe, Osman Bey önde, Hacı İsmail arkasında Arpaz çıkışından kollarını sallaya sallaya geçti. Kahve önünde Çerkez Hacı İsmail kurban edilecekti, fakat onun yerine gönüllü Arnavut gelmişti ve şimdilik bununla iktifa edilmişti. Köy haricine çıkınca, kâhyayıöldürmüşlerdi. Kızanlardan biri de Osman Bey'in evine gönderilmişti. Ev halkından biri kapıya çağrılmış ve kapıya gelen Osman Bey'in oğluna kızan şöyle demişti: 

- Biz babanı Karıncalı dağa götürüyoruz, üç bin altın getir, babanı al götür! 

Güpe gündüz yüzlerce halkın önünde Arpaz gibi kalabalık bir bucağı basan Çakırca'nın oğlunun bu cinayetini duyan hükümet yine ber-mutad her tarafa teller işlemeye başlamıştı. Osman Bey'in oğlu da pek tabii olarak göz hapsine alınmıştı. Şimdi bütün hükümet kuvvetleri Nazilli'ye yığılmıştı. Osman Bey'in oğlu bir gün Nazilli'ye gitmiş, amcası ile uzun bir görüşme yapmış ve paraları hazırlamış idi. Hükümet de emniyet memurlarıyla, gizlice Osman Bey’in kardeşi Ali Bey ile oğlunu göz hapsine almıştı. Bir sabah paralar heybeye yerleştirilmiş ve Osman Bey’in oğlu Arpaz'a gidiyormuş gibi yola çıkmıştı. Hâlbuki bu işi daha önce haber alan alakalı memurlar, şehir dışında Osman Bey'in oğlunu yakalamışlar, efelerle babasının Karıncalı dağda olduklarını öğrenince de dağı çevirmişlerdi. 

Sabaha karşı müsademe başlamıştı. Arpaz'ı basan ve Osman Bey'i dağa kaldıran çetede şu kimseler vardı: 1. Çakırcalı Mehmet, 2. Hacı Mustafa, 3. Deli Mehmet, 4. Kürt Ali, 5. İbrahim Gökçen, 6. Çamlıcalı Mehmet Ali, 7. Hacı Hüseyin, 8. Kerimoğlu İsmail, 9. Kışlalı Kara Mehmet, 10. Konyalı Kara Mehmet, 11. Bornovalı Kosta (nam-ı diğer Osman). 

Müsademe nasıl başlamıştı ve nasıl bitmişti? Şimdi bunu çeteye dahil Kerimoğlu İsmail'den dinleyeceğiz: 

"Hükümet kuvvetleri bizi akşamdan çevirmişlerdi. Efe hepimizin yerlerini göstermişti ve durmadan vaziyetimizi kontrol ediyordu. Müsademe çok kızışmıştı. Bir aralık dayım Hacı Hüseyin'in bulunduğu mevkiye varan efe, dayımın çok tiryaki olduğunu bildiği için dayıma hitaben: 

- Hacı Hüseyin, bir civaralık (sigaralık) oldu, sen geri çekil de ben senin yerinde kalayım, sen bir civara iç, demişti. Dayım geri çekildi, sigarasını içti geldi. Efe de ateş hattından geri çekilmişti. Dayım yine mevkiine oturmuş ve ateşe de başlamıştı. Efe bu defa Mehmet Ali'nin yanına varmıştı. Mehmet Ali'nin yanında iken, sağ taraftaki sırttan gelen bir kurşun doğrudan doğruya efenin önündeki kayaya isabet etmişti. Bunu diğerlerinin takip ettiğini gören efe tehlikeyi sezmiş, Mehmet Ali'ye bağırmıştı: 

- Mehmet Ali ( eliyle sağ taraftaki yamacı göstererek), şu herif kimse, tüfeğin sapını doğru tutuyor, oraya at! 

Mehmet Ali, efenin gösterdiği tarafa dönmüş ve ateşe başlamıştı. Filhakika orada bulunan kimse -bu adamın bir Yörük olduğunu söyleyenler de var- yerini terk etmek zorunda kalmıştı. Aradan az bir zaman geçmişti, efe hala Mehmet Ali'nin yanında bulunuyordu. Bir aralık ikinci bir kurşun vızlıyarak yine kayaya çarpmıştı. Çarpan bu kurşun kayadan kayarak doğruca efenin sol kolunun kabasını yarıp koltuğunun altından ve boşluktan içeri girmişti. Ete sağ elini kurşunun girdiği yere vururken, şöyle bağırmıştı: 

- Eyvah! Bu pis kurşun da nereden geldi? 

Efe sağ eliyle oracıkta bir çukur açtı ve oraya yaslandı. Akan kanlar çukuru dolduruyordu. Arkadaşlar hemen efenin yanında toplanmıştık, efe bize şu nasihati vermişti: 

- Eğer ben ölürsem, benim cesedimi kaybedin, yoksam sizi rahat bırakmazlar! 

Böyle dedi ve ruhunu teslim etti. Vurulduktan sonra ancak yirmi dakika yaşayabilmişti. Biz efemizle meşgul iken, esir Osman Bey, fırsattan istifadeye kalkışmıştı. Kaçarken arkasından atılan bir kurşun ile onu öldürdüler (1327 /17 Kasım 1911)

 

ÇAKIRCALININ BAŞI VE ELLERİ KESİLİYOR !..

Şimdi efenin vasiyeti nasıl yerine getirilecekti? Arkadaşlar bir müddet düşündüler ve birbirlerinin yüzlerine baktılar. Kaybedilecek zaman da yoktu. İçimizden Çamlıcalı Mehmet Ali şöyle bir teklif yapmıştı: 'Ölü ancak şöyle kaybolabilir, efenin başını keser, alıp götürürüz. Cesedi kimse fark edemez.' 

İyi ama efenin başını kesmeye kimse cesaret edemiyordu. Mehmet Ali kızan şöyle devam etmişti: 

- Ben efenin vasiyetini yerine getirebilirim ve yaparım! 

Mehmet Ali silahlığından bıçağını çekip, efenin başını kesmek isteyince, efenin kız kardeşinin oğlu Kürt Ali hiddetle, 

- Ülen Çamlıcalı, eskiden efede intikamın mı vardı ki, bu işi yapmak istiyorsun? demişti. 

Çamlıcalı Mehmet Ali, efenin başını göğsünden ayırmış, göğsünün kıllı derisini yüzmüş, parmağındaki altın yüzüğü -bu yüzüğü efeye İtalyan binbaşısı Korsini, karısı ile beraber Kayaköy'e efeyi ziyarete geldikleri zaman vermişti- çıkarmak için parmağını kesmiş ve cesedi oracıkta bırakmıştı. 

Çete o gece ikiye ayrılmıştı. Biri Hacı Mustafa taraftarı olanlar, diğeri Hacı Hüseyin taraftarı olanlar. Hacı Mustafa ile birlik olan şahıslar şunlardı: Efe Hacı Mustafa, Deli Mehmet, Gökçen İbrahim, Çamlıcalı Mehmet Ali, Konyalı Kara Mehmet. 

Hacı Hüseyin ile birlikte olan şahıslar da şunlardı: Efe Hacı Hüseyin, Kardeşinin oğlu İsmail, Kürt Ali, Bornovalı Kosta." 

Sabah olmuş, efenin cesediyle Osman Bey'in cesedini hükümet kuvvetleri Nazilli'ye getirmişlerdi. Osman Bey merasimle gömülmüş, efenin başsız ve yalnızca gövdesinden ibaret vücudu meydanda kalmıştı. Çünkü bu cesedin kime ait olduğu bilinemiyordu. Bayındırlı Mehmet Efendi cesedi muayene etti ve bunun Çakırcalı Mehmet efenin cesedi olduğunu söyledi. Bu kanaatini de bir raporla üst makama bildirdi. Mehmet Efendi üst makamlardan takdir göreceği yerde azar işitmişti. İl jandarma kumandanı halk huzurunda ona şöyle çıkışmıştı: 

- Her yerde olduğu gibi, burada da hükümeti iğfal ediyorsun! 

- Eğer ben yalan söylüyorsam, efenin karısı Iraz'ı Ödemiş'ten getirtin, eğer dediğim gibi çıkmazsa, ben hem masrafı karşılarım, hem de her türlü cezaya razı olurum. 

Kumandan Ödemiş'e bir tel çekti. Ertesi günü Iraz Nazilli'ye gelmişti. 

Bir kalabalık huzurunda Mehmet Efendi Iraz'a: 

- Bu efenin cesedi değil midir? 

Iraz ilk bakışta efenin cesedini tanıyamamıştı. 

- Hayır Mehmet Efendi, bu ceset efenin değildir! 

Iraz'ın bu kati sözü üzerine bütün nazarlar yine Mehmet Efendi'ye dikilmişti. Nerede ise ona fena sözler söylenecekti. Lakin Bayındırlı buna meydan bırakmamış ve Iraz'a dönerek: 

- Iraz, sen efeyle yirmi yıla yakın geçindin ve bir yastığa baş koydun, onu tanıyamadın mı? (Eliyle efenin vücudundaki iri beni göstererek) Bu ben kime aittir Iraz? 

Bayındırlı'nın bu sözü üzerine Iraz hakikati anlamış ve kendisini oracıkta yere atıvermişti. İşte bu manzara karşısında hazır bulunanlara kanaat gelmiş ve Çakırcalı Mehmet Efe'nin öldürüldüğü kanaatına varılmıştı. Iraz kadın, Kadınların en sadığı, en yiğidi. Ağlayıp, çırpınacak değil ya! Ama öyle kurudu kaldı. Bir tek laf etmedi. "Efe mi?" diye sorduğumuzda, başı ile evet işareti yaptı.

Hükümet de geniş bir nefes almış, Bayındırlı da davayı kazanmıştı. 

Bayındırlı, ilk iş olarak efenin karısı Iraz'ı teselli etmiş ve kolundan tutup onu doğruca bir otele götürmüş ve himayesine almıştı. Eloğlu bu, belki Iraz'a bir taarruz olabilirdi, ertesi günü şimendüfere bindirerek onu Ödemiş'e göndermişti. Iraz'akarşı Bayındırlı bu hemşehrilik ve insanlık vazifesini yapmıştı. Çakırcalı Ahmet'in naaşı hükümet konağında halka günlerce teşhir edilmişti. Oğlu Mehmet'in de cesedi Nazilli hükümet konağının bahçesinde halkın seyrine terk edilmişti. Bundan sonra hükümet geniş bir nefes almıştı. Çakırca derdi artık kalmamıştı. 

Çakırcalı Mehmet Efe'ye birçok türkü yakılmıştır, fakat babası Ahmet'e yakılan türkü hala yaşamakta ve radyolarda bu ses afakı çınlatmaktadır. Ahmet'e yakılan türküdeki, "bana da derler Çakırca" cümlesi sonradan baba oğula teşmil edilerek, "bize de derler Çakırca" şekline sokulmuştur. 

Burada efenin şekavet hayatına son verirken, kendisinde mevcut şu hasletleri zikr etmek yerinde olur. Çakırcalı Mehmet Efe, zeki, haddinden fazla cesur, fedakâr, ciddi, salabetli ve aynı zamanda çok otoriter bir şahsiyet, iyi bir liderdi. Ne yazık ki, bu güzel kıymetlerini müsbet sahada kullanamamış, hep menfi işlere sarf etmişti. Bu yüzden memleket çok ızdırap çekmiş ve iddia da edebiliriz ki yurdun bütünlüğü bile tehlikeye düşmüştü. Ödemişliler 1315 (1899) - 1 327 ( 1911) yılları arasında tam on iki sene hürriyetine kavuşamamış ve her günü korku, dehşet içerisinde geçirmiştir. 

Dünyaca tanınan Çakırcalı Mehmet Efe öldürülmüştü, ancak çetenin tamamı ele geçirilememişti ve faaliyetlerini sürdürecekti. Kamuoyunun zihninde sürekli bir "şüphe" olmalı ve Çakırcalı yaşıyor mu, denmeliydi.

Son derece zeki olan Çakırcalı, ölümünden sonra bile Ege'de unutulmamayı planlıyordu.

ÇAKIRCALI AĞIDI: 

İndirdiler Ödemiş'in Düzüne,Türkü Dinle Çakırcalı (Çakıcı) Mehmet Efe

https://www.youtube.com/watch?v=tr2PR_2KcPE

ÇAKIRCALI’NIN MEZARI :


EŞİ IRAZ’IN MEZARI:

  

 

Çakırcalı Mehmet Efe’nin eşi Fatma’nın Yatak Çarşafının bir ucundaki altın ve gümüş tel kırma.




Çakırcalı Mehmet Efe’nin Mendili. 


(Her iki hatıra, Çakırcalı Mehmet Efe’nin eşi Fatma’dan olma torunu 70 yaşlarındaki bayandan,1991 yılında Ödemiş Pazarında, maaşı bir milyon lira iken, yarım maaş tutarı 500.000 TL ya satın alınmıştır. Manisa’da bir koleksiyonerdostumdan )


BAYRAMPAŞA'DAKİ PARKLARDA BAHAR TEMİZLİĞİ VE BAKIM ÇALIŞMASI YAPILIYOR

DİŞ AĞRISI NASIL GEÇER?

GAZİOSMANPAŞA BELEDİYESİ, GENÇLERİ BESYO VE PMYO SINAVLARINA HAZIRLIYOR

“BENDE İSTERİM HA…”

BİLİM TEKNİK SOHBETLERİ FATİH KAFALI’YI AĞIRLADI

İNTİHAR GİRİŞİMİ BAŞARISIZ SONUÇLANDI

BAYRAMPAŞA BELEDİYESİNDE YÜKSEL MANSUR KILIÇ ZİYARETİ

BAYRAMPAŞA BELEDİYESİ’NDEN GERİ DÖNÜŞÜM EĞİTİMİ

BAŞKAN ABDURRAHMAN DURSUN GENÇLERLE BİR ARADA

BELEDİYEYE ZİYARETLER DEVAM EDİYOR

ESENLER SEMALARI TÜRK BAYRAKLI UÇURTMALARLA RENKLENDİ

İBB’DEN CUMHURİYET İÇME ARITMA SUYU TESİSİ PROJE TEMELİ

SULTANGAZİ BELEDİYESİNDEN İHTİYAÇ SAHİPLERİNE YEMEK

GENÇLER BESYO VE PMYO SINAVINA HAZIRLANIYOR

İBB İTFAİYE DAİRE BAŞKANLIĞINDAN ZİYARET

SABAH SAATLERİNDE YÜRÜYÜŞ YAPMAK DEPRESYONU ÖNLÜYOR

BAYRAMPAŞA BELEDİYESİNDE YOĞUN MESAİ

SARAYBOSNA BAŞKANINDAN BAYRAMPAŞA BELEDİYESİNE ZİYARET

BAYRAMPAŞA’DA BAŞKAN YARDIMCILARINA BAĞLI MÜDÜRLÜKLER

KAYMAKAM DR.SONER ŞENEL'DEN ZİYARET

İBRAHİM YILDIRIM

ÇAKIRCALI MEHMET EFE – IV

İbrahim Yıldırım köşesi

15.07.2022 11:20:00

İstanbul

28.04.2024

  • İMSAK 04:21
  • GÜNEŞ 05:59
  • ÖĞLE 13:07
  • İKİNDİ 16:56
  • AKŞAM 20:04
  • YATSI 21:35
  • Pazar 14 ° / 11.8 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 17.1 ° / 12.7 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Salı 16.1 ° / 13.7 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 34 30 1 3 59 93
2.Fenerbahçe 34 28 1 5 58 89
3.Trabzonspor 33 17 12 4 13 55
4.İstanbul Başakşehir 34 15 12 7 7 52
5.Beşiktaş 34 15 13 6 5 51
6.Kasımpaşa 34 14 13 7 -3 49
7.Sivasspor 34 12 10 12 -4 48
8.Rizespor 33 14 13 6 -6 48
9.Antalyaspor 33 11 10 12 0 45
10.Alanyaspor 33 11 10 12 -3 45
11.Adana Demirspor 34 9 11 14 2 41
12.Samsunspor 34 10 15 9 -7 39
13.Ankaragücü 33 8 12 13 -3 37
14.Kayserispor 33 10 13 10 -10 37
15.Konyaspor 34 8 14 12 -14 36
16.Gazişehir Gaziantep 33 9 17 7 -13 34
17.Fatih Karagümrük 33 8 16 9 -5 33
18.Hatayspor 34 7 15 12 -10 33
19.Pendikspor 33 7 17 9 -31 30
20.İstanbulspor 33 4 22 7 -35 16