Bugün Çakırcalı Mehmet Efe’nin, eşkıyalığı ile ilgili ilginç hatıralara son olarak değineceğiz. Haftaya nasip olursa, Çakırcalı Mehmet Efe’nin hazin sonu ile bu konuyu bitirmeyi düşünüyorum. Şimdi Çakırcalı’nın Efelik maceralarından bir bukle takdim ediyorum : 

Efenin Fukaraseverliği : Kişkiş Mehmet ile Çakırcalı Mehmet Efe Karşı Karşıya 

Ödemiş'in kuzeyinde ve beş kilometre uzağında Bozdağ-Gölcük silsilesinin eteğinde Genev (Zeytinlik) köyünde pek fakir ve düşkünden bir Kişkiş Mehmet vardı. Bu adam rakıya çok düşkündü, hiç de ayık gezmezdi. Kendisinin dünya malı olarak bir eşekçiği vardı. Kış günleri oduna gider, yazları da senin benim harman yerlerini süpürür, iki çuval saman toplar, gider şehirde bir iki kuruşa satar, onun parasıyla da rakı içer, akşam olunca körkütük evine döner, karısına hiç bakmazdı. Bu sebepten ev içinde hiç geçim olmaz, karı koca gürültüsü eksilmezdi. Bir gün Kişkiş Mehmet yine bir harman yerini süpürmüş, çuvallarını doldurmuş, eşeğine sararken ansızın omzuna bir el dokunmuş ve kulağına da şöyle bir ses gelmişti: 

- Dayı kolay gelsin, bunları ne yapacan? 

- Ne yapan evlat. Kesede metelik yok, evde karı pısad (elbise) ister, alıp götürmezsem kavga başlar, saman toplamayan da ne yapan? 

Efe Kişkiş Mehmet'in haline acır, çıkarır beş tane Osmanlı altını uzatırken sorar: 

- Senin adın ne? 

- Mehmet. 

- Kim derler sana? 

- Genev'den Kişkiş Mehmet derler efe. 

- Öyleyse al bu paralan da teyzeye basma, çenber ve donluk al, fakat paralarını başka yere harcarsan gelir teyzeye sorarım, sonra külahları değişiriz ha! 

Şimdi burada Kişkiş Mehmet'in komşusu Kadıoğlu'nu dinleyeceğiz: 

"Efe, Kişkiş Mehmet'in avucuna beş altın sıkıştırdıktan sonra zeybekler yollarına devam etmişlerdi. Kişkiş Mehmet beş altını avucunun içine alınca, samanı ne yapsın, çuvalların içindeki samanları döküvermiş, eşeğine atlayarak doğruca köye gelmişti. Ben de abdestlikte elimi yüzümü yıkıyordum. Kişkiş Mehmet daha sokak kapısını açmadan ve eşeğinden inmeden okkalı bir öksürük fırlattı, bir dakika geçmeden bir daha, bir daha, ben hemen işi çakmıştım, bugün bizim komşuda olağanüstü bir hal var, dur bakalım ne çıkacak dedim. Kapı açıldı Kişkiş elinde eşeğinin çilbiri olduğu halde içeri girmişti. Mübareğin bu yürüyüşünde bile bugün bir başkalık vardı. Kişkiş Mehmet her gün sarhoş gelir, komşular duymasın diye sessizce kapıdan içeri girerdi. Ben başımı Mehmet'in duvarından uzatıp: 

- Mehmet, hayrola bugün çok keyiflisin, bir iş mi var, sene böyle ne oldu! dedim. 

Kişkiş Mehmet sırıtarak elinin parmaklarını açıp: 

- Beş tane! dedi. Ben de hemen ilave ettim: 

- Yakın gel bakalım! 

Mehmet yaklaştı ve yavaşça: 

- Efe verdi! dedi. 

O gün Kişkiş Mehmet'in evinde bayram vardı. Ertesi sabah karısı Hasibe teyzeyi ardına takarak Ödemiş'e gittiler, karı koca giyindiler. Aradan on beş gün geçmedi, bir gece Kişkiş Mehmet'in kapısı vuruldu. Çakırcalı Mehmet Efe kızanlarıyla beraber Kişkiş'in evine misafir gelmişlerdi, efe Hasibe teyzeye sormuştu: 

- Teyze, Mehmet dayı sana pısad alıverdi mi?  

- Alıvedi yavrum alıvedi. Naha sen çok yaşa, ömürler gör oğlum! diye dualar etti. 

- Mehmet dayının aldığı basmaları çıkar bakayım! 

Hasibe teyze Ödemiş'ten etenin verdiği paralarla aldıkları eşyaları (getirdi], efe bunları gördü, sevindi çıkıp giderken onlara bir iki altın daha bıraktı. Efe köyden gelip geçtikçe, ihtiyarların hallerini sorar ve onları gözetirdi. Efenin işte böyle halleri de vardı. 

Hükümet İlk İş Olarak Çakırca'nın Ayasuluk'taki Evlerini Yakıyor 

Kara Sait Paşa, Çakırca'nın takibine memur edildikten sonra, hususi bir iradeyle İzmir vilayetinin asayişine de memur edilmiş, beraberinde bir fırka nizamiye askeri de getirmişti. Bu kuvvete ilaveten Rumeli'de Bulgar eşkıyası takibinde şöhret kazanmış Yüzbaşı Arnavut İsmail Ağa gibi tanınmış şahıslarıda beraberinde getirmişti. Kara Sait Paşa hadd-i zatında çok mağrur bir zat idi. Ödemiş'e gelir gelmez bir beyanname ile bütün çetelerden silahlarını teslim etmelerini istemişti. Bilhassa af halinde bulunan Çakırca'yı tekrar dağa kaçırtarak onu imha etmek başlıca emeliydi. Bunun için Yüzbaşı İsmail Ağa'ya Çakırca'yı tahrik için hususi talimat vermişti. 

Yüzbaşı İsmail Ağa, Kara Sait Paşa'nın da reyi alındıktan sonra, Çakırca'nın Ayasuluk'taki evini gönüllü Arnavut müfrezesine yaktırmışlardı. O çağda Kara Sait Paşa kumandasındaki takib-i eşkıyada şu kimseler görevli bulunuyordu: Mülazım Kuşçubaşıoğlu Eşref, kardeşi Mülazım Sami, Yüzbaşı İsmail Ağa; müfrezelerde ise, Komiser Hamdi, Çerkez Yahya Efendi'nin oğlu Celal, İnce Mehmet ve Çamlıcalı Hüseyin Efeler. Bunlardan başka da Ödemiş'te bir nizamiye taburu ve bir de seyyar nizamiye süvari bölüğü vardı. Bunların hepsi Çakırcalı'yı arıyorlardı. Kuşçubaşının oğulları da ayrıca hemşehrileri olan Çerkezlerden faydalanıyorlardı. 

Yüzbaşı İsmail Ağa, Çakırcalı’nın evini yakıp bahçesine zarar verilirse ele geçer düşüncesindedir. Bir cuma günü. Vakit şafak vakti. Evin etrafına askerler siper kazıp içine yerleşmişler. Çakırcalı gelecek de vuruverecekler. Evini kurtarmaya gelecek! Efenin karısını, çocuklarını evden çıkarıp binaya ateş verdiler. Eller tetikte bekliyorlar. Yalımlar dört bir yanı sarmış, göğe doğru yükseliyor. 

Ev yandı, kül oldu. Gün de kuşluk oldu. Müfrezeler baktılar ki ne gelen var ne giden. Bu sefer bahçeye daldılar. Siperleri bırakıp bahçeye doldular. Balta sesleri köyü dolduruyordu. Çakırcalı bulunduğu yerden balta seslerini de duyuyordu. Yüz etleri gerilmişti ama daha acı gülümsüyordu.

Müfrezelerin dediği olmadı. Çakırcalı orada, köyün üstünde öğleye kadar bekledi, sonra çekildi gitti.

Müfrezeler dediklerini yapmışlar, Çakırcalının çoluk çocuğunu alıp Ödemişe, hapishaneye götürmüşlerdi. Çakırcalı bir gün bekledi, iki gün bekledi, ev halkını hükümet bırakmadı. 

Bir hafta bekledi. Sonra Ödemiş Kaymakamına bir mektup yazdı. Ailesinin derhal serbest bırakılmasını ve kendilerine verilen zararın tazmin edilmesini istemiş aksi halde akla gelmeyecek işler yapacağını bildirmiştir. Nihayetinde Çakırcalı, Çine civarında bir resmi posta arabasını soyup içinden çıkan 595.000 kuruşa el koymak ve jandarmaları rehin almak suretiyle ailesinin intikamını almıştır. 

Ödemiş Kaymakamı mektubu alıp, posta soyma olayını da duyunca Çakırcalının aile efradını hapisten çıkarıp köyüne yolladı.

Çakırcalı Mehmet Efe Turgutlu Kasabasını Basıp Mutaf’ın Oğlunu Kaldırıyor 

Çakırcalı Mehmet Efe'nin Turgutlu (Kasaba) ilçesinin Sivrice Burhanlı köyünde, kendi aşiretlerinden Hüseyin adında bir yatağı vardı. Efe bir gün Sivrice'ye varmış, Hüseyin'de misafir kalmış ve Hüseyin'in eline bir mektup tutuşturup, 

- Hüseyin yarın bu mektubu Turgutlu'da Mutaf Hacı Ali'ye götürüp vereceksin ve şunları da söyleyeceksin: Efenin selamı var, senden beş yüz Osmanlı altını istiyor! Anladın mı? demişti. 

- Pekiyi efe. 

Sivriceli Hüseyin ertesi gün mektubu hamilen eşeğine atlamış, Turgutlu'ya varıp Mutafı bulmuştu. Mektubu ona vermeden efenin selamını ve yukarıdaki cümleyi söylemiş, dönüp köyüne gelmek üzere kapıdan çıkarken Mutaf sert bir suretle şunları demişti: 

- Ben adama öyle bedava para veremem! Efe kendisine güveniyorsa gelsin alsın! 

Mutafın hakkı vardı. Zengindi, biraz mağrurdu ve sonra kendisi de atak bir adamdı. Evi de Kasaba içinde mazbuttu ve her tarafı demir kapı ve parmaklıklarla kapalıydı. Üstelik Kasaba oldukça büyük ve çok nüfuslu idi, hükümet kuvvetleri de o nispette fazla bulunuyordu. Hiç böyle büyük bir şehir içine Çakırca korkmadan ve çekinmeden girebilir miydi? 

Mutaf bu düşüncelere dayanarak, gelen elçiye o sert cevabı vermişti. Sivriceli akşam köye dönmüştü. İki gün sonra da efe Hüseyin'in evine gelmiş ve mektup hakkında malumat almaya başlamıştı. 

- Hüseyin, mektubu Mutafa verdin mi? 

- Verdim efe. 

- Ne dedi? 

- Ben adama bedava para vermem, efe kendisine güveniyorsa gelsin alsın dedi! 

- Ya ... ! 

Efe, Mutaf’ın bu yersiz cevabına çok kızmıştı. Şimdi Mutafa bir ders vermek zamanı gelip çatmıştı. Nihayet bir müddet geçti. Efe planını hazırlamıştı. Turgutlu'ya bir gece girecek, Mutaf Hacı Ali Ağa’nın evini basıp ya kendisini ya da on altı yaşındaki taze ve civan gibi oğlu Ahmet Bey'i dağa kaldıracaktı. Bu da öyle kolay bir şey değildi. İzmir'in ve Manisa'nın yanı başındaki büyük bir ilçe merkezi basılacak, şehirden adam kaldırılacaktı. Çakırcalı Mehmet Efe öyle Atçalı Kel Mehmet Efe gibi aptal bir adam değildi. Atçalı Mehmet Efe de yüz yıl önce Turgutlu'yu basmıştı, fakat zoru görünce kaçmış ve Karaosmanoğlu'na bir şey yapamamıştı.Çakırcalı Mehmet Efe’nin ince zekâsı bu külfetli olduğu kadar tehlikeli de olan işi şöylece hal ve fasl etmişti. Sivriceli Hüseyin çağrıldı, efe ona şöyle yeni bir talimat verdi:

Efenin her köyde ihtiyat kuvveti olarak bulundurduğu gençler (kızanlar) vardı. Bunlar bu gibi büyük ve tehlikeli baskınlara çıkılacağı zamanlarda davet edilirlerdi. Baskını müteakip de dağılırlardı, herkes evine dönerdi. Bu işten hiç kimsenin haberi olmazdı. Efe kuzunun etini alır, bu ihtiyat kuvvetini teşkil eden muavinlere de yalamak için kemiklerini bırakırdı. Sivriceli Hüseyin de bunlardan biriydi. Hüseyin, efeden aldığı talimat üzerine o civardaki köylerden ihtiyatları topladı. Efe de gelip bunları bir teftişten geçirdi. Çetenin kızan sayısı bir hayli artmıştı. 

Efe bir gün kurduğu plan mucibince Salihli'nin Sart ılıcaları civarında gözükmüştü. Burada görünmesinin sebebi de şu idi: Hazırlanan planı hemen tatbik mevkiine koyacak, Kasaba, Salihli zaptiyelerini buraya çekecekti. Nitekim ertesi gün müsademe olanca hiddetiyle akşama kadar devam etmişti. Güneş batınca efe yanına dört kızanını almış ve Hacı Hüseyin 'e de şu emri vermişti: 

- Hacı Hüseyin, biz Mutafı almaya gidiyoruz, sen müsademeyi idare et. Gece yarısı müsademe mahallini terk edip kaçın. Yarın Bozdağ'da Nazır'da buluşuruz. Allahaısmarladık! 

Efe şimdi muhasara hattını yaracak, doğruca Kasaba ‘yagidecekti. Önce zaptiyelerin maneviyatını kırmak için o meşhur narasını bastı. Bu nara öyle bir nara idi ki, o anda yüzlerce zaptiyenin ödünü koparan bir dehşet havası yaratıyordu. Zaptiyelerin bu naradan sindikleri bir dakikada efe dört kişilik maiyetiyle muhasara hattını yarmış ve Kasaba ‘ya doğru hareket etmişti. Hâlbuki beri tarafta gece olmasına rağmen ateş hiddetiyle ve bütün şiddetiyle devam ediyordu. Efe o gece dört beş saatlik cebri bir yürüyüşle Turgutlu'ya varmıştı. Mahalle arasında iki kişiye rast gelmişlerdi. 

Bu şahısların biri bekçi, diğeri de bir hareket memuru idi ve memur evine dönüyordu. Efe bekçiyi beraberine almış ve memurun hüviyetini tespit eyledikten sonra ona şu emri vermişti: 

- Bana Mutafın evini göster! 

Beş silahlı zeybek yanlarında iki de şahıs oldukları halde Mutafın evinin demir kapısı önünde durmuşlardı. Önce Hacı Mustafa aldığı emir üzerine şiddetli şiddetli tokmağı indirmişti. Mutaf da balkondan görünmüş, vaziyetin nezaketini anlayınca hemen odasına koşmuştu. Güya müdafaa maksadıyla hem havaya silah atıyor ve hem de avazı çıktığı kadar şöyle acı acı bağırıyordu: 

- Yangın var... Komşular yetişin! 

Mahalle halkı, atılan bu silah seslerini ve acı feryatları duyunca evlerinden sokağa dökülmüşlerdi. Efe işin vahametini anlamış ve Mutafa aşağıdan şu cevabı vermişti: 

- Hacı, yangın var deme, Çakırca'nın oğlu geldi de de herkes bilsin ve duysun! 

Çakırca'nın bu canhıraş ve tüyler ürperten sesini işiten ve duyan halk paniğe kapılmış, birbirlerini ite kaka evlerine dönmüşlerdi. Korkularından da kapılarının artlarına dayaklar dayamışlardı. Ortalığı derin bir sükût kaplamıştı. Şimdi de Çakırca'nm sabrı tükenmişti ve sokaktan tekrar Mutaf Hacı Ali Ağa'ya bağırıyordu: 

- Kapıyı aç Mutaf, içeri girersem hem evini yakarım, hem de seni öldürürüm, oğlanı bana teslim et! 

Biçare Mutaf şaşırmıştı. O muttasıl ağlıyordu. Kendini görmeye vakti yoktu, adeta şaşkına dönmüş, deli gibi olmuştu. Çakırcalı Mutafın bu halini anlamakta güçlük çekmemişti. Hemen komşusunun evine girdi, buldurduğu bir merdivenle ara duvarından Mutafın evine atladı. Hacı Mustafa da efesini takip etmişti. Kızanlar zaten dört tarafı tutmuşlar, kuş uçurtmuyorlardı. Hacı Ali korkusundan susmuş ve bir kenara saklanmıştı. 

Efe salona girince, yatak odasında korkusundan sinmekte olan evin biricik kibar oğlu Ahmet Bey'i Hacı Mustafa bir kelebek gibi kolundan çekip efenin huzuruna getirmişti. Efe Ahmet Bey'e: 

- Korkma oğlum, seninle biraz gezmeye çıkacağız, hadi anan elbiselerini giydirsin! derken, çocuğu takip eden dertli anaya da efe şöyle sesleniyordu: 

- Valide sen hiç merak etme, birkaç gün o bize misafir olacak! 

Mutaf Hacı Ali ise yukarıdaki odasından aşağı inmiyordu. Tabii bunda haklıydı. Ahmet Bey'in anası sanki sünnetlik elbiselerini giydirir gibi çocuğuna en yeni elbise takımlarını giydirirken efeye: 

- Efe evladımı nereye götüreceksin? deyip ağlıyordu. Vakit epeyce uzamıştı, efe garip ve bağrı yanık anaya şu son ihtarı yapmıştı: 

- Hadi, çabuk ol valide! 

Efe, Ahmet Bey'in kolundan tutmuş, giderken sözlerine şunları eklemişti: 

- Hacı Ali Ağa'ya söyle, bize beş bin altın göndersin, yollamazsa size oğlunuzun başını gönderirim! 

Efeler önde, Mutafın sevgili ve biricik oğlu Ahmet Bey arkada Kasaba'nın daracık sokaklarından yürürlerken Hacı Ali başını pencereden dışarı çıkarmış, iki gün önce mektep çocuklarının sokaktan öğretmenleriyle geçerken söyledikleri şu hazin türküyü hatırlamış ve ağlamıştı:

Issız gece göklerdeki yıldızlar azalmış 

Balkandan inen kafileler yolda mı kalmış? 

Lay lay !ay lom. 

Mutaf pencerede ağlarken efeler caddeye çıkmışlardı. Yolda giderlerken gelişte olduğu gibi yine iki kişiye tesadüf etmişlerdi. Bunlardan biri müftü, diğeri de baba ile küçük bir oğlandı. Çocuk korkusundan köşe başına varınca kaçmak istemiş, bunun üzerine onu oracıkta öldürmüşlerdi. 

Bu kimselerle beraberce giderlerken istasyonu geçtikten sonra, o köylüler beraberlerinde oldukları halde müftü ile ölen çocuğun babasını serbest bırakmışlardı. Beş zeybek ve üç de başıbozuk, Bozdağ silsilesine tırmanmışlar, Nazır'ın yolunu tutmuşlardı. 

Aradan üç gün geçmişti. Çakırcalı beraberlerinde götürdükleri memura bir mektup yazdırıp memurun eline vermişti: Bu mektupta efe, Ahmet Bey'in validesine söylediği sözü tekit etmiş ve beş bin liranın gönderilmesini istemişti. Aksi halde oğlunun başını göndereceğini tehdit makamında yazdırmıştı. Mektubun mealinden çocuğun haberi yoktu. Memur ile bekçi serbest bırakılmışlar, esir Ahmet Bey efenin yanında kalmıştı. Günler yaz günüydü, Ahmet Bey'e derhal ulu çamlar altında bir salıncak kurulmuştu. Ona bir de tahtadan karyola yaptırmışlar ve yatağı da karyolanın üstüne sermişlerdi. Ahmet Bey'in başına da bir beyaz tülbent sardırmışlardı. Bu tülbent esirlere mahsus idi. 

Delikanlı dağ başında bu suretle kâh salıncakta sallanıyor, kâhkaryolasına uzanıyordu. Hâsılı otomatik bir hayat yaşamaya başlamıştı. Efe ise esiri ancak sabahtan sabaha görüyordu. Efe her sabah Ahmet Bey'i ziyarete gelir, ona beraberinde getirdiği Ahenk gazetesini okutur, Mutaf hadisesi hakkında gazetelerin yazdıklarını öğrenir, giderken de Ahmet Bey'e bir dileği olup olmadığım sorardı. 

Ahmet Bey serin dağ başında çamların altında, pırıl pırıl gümüş gibi akan pınarın kenarında eğleniyordu. Sivriceli Hüseyin de efe ile Turgutlu arasında hiç durmadan mekik gibi işliyordu. Efe daha önce istediği beş yüz altın yerine Mutaftan ceza olarak şimdi beş bin altın istiyordu. Bu sefer mektubu yazan ve babasına yalvaran Ahmet Bey idi. Ahmet Bey bir gün efeye şöyle yalvarmıştı: 

- Efe beş bin altın çoktur, babam bu kadar altını nereden bulacak, bunların yarısını olsun bana bağışla! 

- Öyle olsun Ahmet Bey, bunun yarısını senin hatırın için bırakıyorum. 

Ahmet Bey efenin bu sözü üzerine sevinerek babasına yazdığı ikinci bir mektupta efenin beş bin liranın yansını kendisine bağışladığını söylemişti. Ertesi gün Sivriceli mektubun cevabını getirmişti. Mutaf oğlunun mektubuna şu cevabı vermişti: 

- Oğlum Ahmet Bey, güç hal ile bin Osmanlı altını tedarik edebildim. Efeye selam söyle ve çok yalvar. Önceden beş yüz altın istemişti, ben kabahat ettim ve kusur işledim. Şimdi istemiş olduğu paranın bir mislini cezasıyla birlikte göndereyim, bu da bana bir ders olsun. Aradım, taradım bin lira tedarik edebildim, fazlasını kabil değil bulamadım. Efeye çok yalvar, sana acır da belki razı olur! 

Ahmet babasından aldığı ve kısmen metnini verdiğimiz mektup üzerine, efenin tekrar ayaklarına kapanmış, 

- Efeciğim babam bak ne yazıyor, diye mektuptan yukarıdaki mahalleri okumuş ve ağlamaya başlamıştı. 

Ahmet Bey'in bu masumane yalvarışları efeyi tavsatmıştı. Efe bir kere içini çekmiş ve:

- Haydi, senin hatırın hoş olsun Ahmet Bey; bugün babana bir mektup daha yaz da mektubu götüren adama bin altını teslim etsin! demişti. 

Çakırcalı Mehmet Efe bazı yazarların iddia ettikleri gibi imam kıyafetine girerek ikinci defa Kasaba'ya varıp bizzat kendisi bin lirayı almamıştır. 

Bu katiyen yanlıştır, bu bin lira elçi Sivriceli Hüseyin'e teslim edilmiştir. Mutaf hadisesi o kadar feci neticelenmiştir ki, Kasaba'da ölen zattan başka, Sivriceli Hüseyin'in ocağını da söndürmüştür. Şimdi burada hadiseyi Sivriceli Hüseyin'in komşusu Ömer'den duyan Genevli nalbant Hacı Mehmet'i dinleyeceğiz: 

"Mutaf Hacı Ali, efeye çok yalvarmış ve oğlu vasıtasıyla onun gönlünü yumuşatarak razı etmişti. Aracı Sivriceli Hüseyin idi. Hüseyin Efe'nin mektubunu Mutafa teslim edecek, mukabilinde Hacı Ali'den bin altını alıp efeye götürecekti. Hüseyin paraları almış, kendi köyüne gelmişti. Akşam yatarken aklına şöyle bir şeytanlık gelmişti. Kendi kendine söyleniyordu: 'Şu altınların yüz tanesini alsam da efeye dokuz yüzünü götürsem olmaz mı? Efe bunu nereden bilecek?' 

Sivriceli Hüseyin aklına esen bu kararı derhal tatbik etmişti. Torbaların birisini çözüp içinden yüz altın almış, bunları sandığına yerleştirdikten sonra, açtığı torbanın ağzını tekrar bağlamıştı. Sabah olunca torbayı götürüp paraları getirdim efe diyerek, önüne bırakmıştı. Efe altınları saymış, dokuz yüz tane çıktığını görünce kaşlarını çatmıştı: 

- Altınların yüz tanesi ne oldu Hüseyin? 

- Ne bilen ya, Hacı Ali Ağa bana bu kadar verdi, ben de size bu kadar getirdim. 

Efe çok kızmıştı, bunun üzerine keyfiyeti Ahmet Bey'e açmış, Ahmet Bey giderken ona: 

- Ahmet Bey, altınların dokuz yüz tane çıktığını gördün, lakin ben bundan şüphe ediyorum. Kasaba ‘ya vardığın zaman eğri veya doğru bana hakikati bildir, senden bunu bekliyorum, demişti. 

Efe üç gün sonra Ahmet Bey’den aldığı bir mektupta, paraların bin lira olarak teslim edildiğini öğrenmişti. Efe bir gün Sivrice Burhanlı köyüne gidip Hüseyin'i evinde bir tavuk gibi tutup yatırmış: 

- Ülen eşek herif altınların yüzünü saklarsın, sonra da gelir bana martaval atarsın pis herif! diyerek, Hüseyin'in dokuz neferden ibaret aile efradını oracıkta pırasa doğrar gibi doğramıştı." 

İşte Turgutlu'da cereyan eden Mutaf Hacı Ali dramı böyle acı bir sonuçla kapanmıştı (Nakleden Nalbant Hacı Mehmet, Gölcük yaylası, 1942) 

 

NOT: Okuyucularımın Mübarek kurban bayramlarını kutlar, ülkemiz insanlığa hayırlar getirmesini dilerim. 

 

 


BAYRAMPAŞA'DAKİ PARKLARDA BAHAR TEMİZLİĞİ VE BAKIM ÇALIŞMASI YAPILIYOR

DİŞ AĞRISI NASIL GEÇER?

GAZİOSMANPAŞA BELEDİYESİ, GENÇLERİ BESYO VE PMYO SINAVLARINA HAZIRLIYOR

“BENDE İSTERİM HA…”

BİLİM TEKNİK SOHBETLERİ FATİH KAFALI’YI AĞIRLADI

İNTİHAR GİRİŞİMİ BAŞARISIZ SONUÇLANDI

BAYRAMPAŞA BELEDİYESİNDE YÜKSEL MANSUR KILIÇ ZİYARETİ

BAYRAMPAŞA BELEDİYESİ’NDEN GERİ DÖNÜŞÜM EĞİTİMİ

BAŞKAN ABDURRAHMAN DURSUN GENÇLERLE BİR ARADA

BELEDİYEYE ZİYARETLER DEVAM EDİYOR

ESENLER SEMALARI TÜRK BAYRAKLI UÇURTMALARLA RENKLENDİ

İBB’DEN CUMHURİYET İÇME ARITMA SUYU TESİSİ PROJE TEMELİ

SULTANGAZİ BELEDİYESİNDEN İHTİYAÇ SAHİPLERİNE YEMEK

GENÇLER BESYO VE PMYO SINAVINA HAZIRLANIYOR

İBB İTFAİYE DAİRE BAŞKANLIĞINDAN ZİYARET

SABAH SAATLERİNDE YÜRÜYÜŞ YAPMAK DEPRESYONU ÖNLÜYOR

BAYRAMPAŞA BELEDİYESİNDE YOĞUN MESAİ

SARAYBOSNA BAŞKANINDAN BAYRAMPAŞA BELEDİYESİNE ZİYARET

BAYRAMPAŞA’DA BAŞKAN YARDIMCILARINA BAĞLI MÜDÜRLÜKLER

KAYMAKAM DR.SONER ŞENEL'DEN ZİYARET

İBRAHİM YILDIRIM

ÇAKIRCALI MEHMET EFE – III

İbrahim Yıldırım köşesi

15.07.2022 11:18:00

İstanbul

27.04.2024

  • İMSAK 04:23
  • GÜNEŞ 06:00
  • ÖĞLE 13:07
  • İKİNDİ 16:56
  • AKŞAM 20:03
  • YATSI 21:34
  • Cumartesi 19.1 ° / 12.7 ° Güneşli
  • Pazar 14 ° / 11.8 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 17.1 ° / 12.7 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 34 30 1 3 59 93
2.Fenerbahçe 33 27 1 5 57 86
3.Trabzonspor 33 17 12 4 13 55
4.Beşiktaş 33 15 12 6 6 51
5.İstanbul Başakşehir 33 14 12 7 6 49
6.Rizespor 33 14 13 6 -6 48
7.Kasımpaşa 33 13 13 7 -4 46
8.Antalyaspor 33 11 10 12 0 45
9.Alanyaspor 33 11 10 12 -3 45
10.Sivasspor 33 11 10 12 -5 45
11.Adana Demirspor 34 9 11 14 2 41
12.Samsunspor 33 10 14 9 -6 39
13.Ankaragücü 33 8 12 13 -3 37
14.Kayserispor 33 10 13 10 -10 37
15.Konyaspor 33 8 13 12 -13 36
16.Gazişehir Gaziantep 33 9 17 7 -13 34
17.Fatih Karagümrük 33 8 16 9 -5 33
18.Hatayspor 33 7 14 12 -9 33
19.Pendikspor 33 7 17 9 -31 30
20.İstanbulspor 33 4 22 7 -35 16