Her yıl olduğu gibi bu günlerde “asgari Ücret” tartışmaları alevli bir şekilde devam ediyor.
O kadar basit bir mesele, her yıl kangren olarak karşımıza çıkıyor, kimseyi memnun etmiyor, hatta zarar verdiği bile görülüyor.
Öncelikle asgari ücret, kimsenin memnun olmadığı ve sorunları da beraberinde getirdiği bir garabet.
Asgari ücretin zamlanması çalışanı da iş vereni de devleti de memnun etmeyen bir durumdur.
Çalışan aldığından memnun olmuyor kaderine boyun eğiyor.
Açlık sınırı altında yaşamanın yollarını arıyor.
İşverenin üstündeki vergi ve sosyal güvenlik yükü ağırlaştığı için bir şekilde çalışandan tasarruf etmenin yollarına bakıyor.
Her yıl asgari ücrete zam geldiği zaman işsizlik biraz artıyor.
İş yerleri vergi ve sosyal güvenlik ihtiyacı altında çalışan sayısıyla iş yapmaya çalışıyor yada kaçak işçi çalıştırmak zorunda kalıyor.
Başlangıçta anlaştı gibi görünen çalışan ve işveren sonunda davalık olma riskiyle karşı karşıya kalabiliyor.
Herkeste biliyor ki, normal hayatta asgari ücret üstünde maaş alınmasına rağmen sosyal güvenlik matrahını asgari ücretten gösteriliyor, emeklilikte çalışanın aleyhine oluyor. Aldığı ücret üstünden sosyal güvenlik matrahını göstermiş olsa çalışanın eline eksik para geçiyor çalışanın aleyhine oluyor.
İşveren çalışana verdiği ücret üstünden vergi ve sosyal güvenlik yükü ağır olduğu için kaldıramaz duruma geliyor, işverenin aleyhine oluyor.
Kısacası asgari ücret karşımıza bir garabet olarak çıkıyor hiçbir sorunu çözmüyor, ne çalışanı nede işvereni memnun ediyor.
ÇÖZÜM NEDİR? %10 SİSTEM ÖNERSEK
Asgari ücret görüşmeleri sürerken, sendikalar ve siyasi partilerden çeşitli teklifler geliyor.
Ana muhalefet partisi CHP 3.100 TL net olsun, vergi yükünü devlet ödesin diyor. Gelecek Partisi 3.300 TL teklif ediyor. Sendikalar da 3.000 TL’nin üstünde çeşitli rakamlar teklif ediyor.
Bu teklifler güzel açlık sınırı üstünde fakat asgari ücretin getirdiği sorunları çözmüyor.
İşsizliğin önüne geçmiyor, çalışanla işveren arasında doğabilecek sorunları gidermiyor.
Asgari ücretin vergi yükünü devlete yüklediğimiz zaman sonucu ne olur düşünmek lazım.
Asgari ücret sistem olarak yanlış bir sistem olarak karşımıza çıkıyor.
Asgari ücret hem işverenin yükünü ağırlaştırıyor, çalışanın elini kolunu bağlıyor, pazarlık gücünü yok ediyor. Zaten asgari ücret üzerine çalışıyor görünen, çalışanların %80’ni asgari ücret üstünde ücret alıyor.
Çözüm aslında o kadar zor değil, yeter ki çözmek iste.
Sistemde bir değişiklik yapsak, %10 sistemi diye bir sistem koyup asgari ücreti kaldırsak. Hatta bu sistemi sadece asgari ücretle çalışanlarda değil tüm maaş sisteminde uygulasak. Hatta tüm maliye vergi sisteminde de %10 sistemi uygulasak müteşebbisin de önünü açsak.
İddia ediyorum hiç kimse kaçağa, merdiven altına gitmez, devlet şu andan daha fazla para toplar ve hiçbir müteşebbis korkmaz.
Nasıl olur?
Sistem şöyle…
Çalışan ile iş veren anlaşacak ücret belirlenmiş olsa, çalışan aldığı ücretin %10’nunu vergi, işverende verdiği ücretin %10’nunu sosyal güvenlik payı olarak verirse sorun çözülür.
2020 Yılında asgari ücretin işverene maliyeti 3.458 Lira iken çalışanın eline 2.325 geçiyor. Ardaki fark 1.134 lira. Bu farkın 441 lirası işçi payı, 693 lirası işveren payı. Net asgari ücretin yaklaşık %49’u yük olarak işverene ve çalışanın üstünde kalıyor.
%10 nispetli sistemde, brüt asgari ücret (3.458) 3.500 lira olarak kabul edelim tarafların her birine yükü sadece 350 Türk lirası.
Tabi anlaşma asgari ücretten olmayıp, gösterim asgari ücretten olunca işverenin yükü de daha fazla oluyor. Bu sefer çalışandan tasarruf edip 5 kişi çalışması gereken yerlerde 4 kişiyle hatta 3 kişiyle iş yapmaya çalışıyor, yada kaçak işçi çalıştırıyor.
Bu işi kökten çözmenin yolu sistemi değiştirip, çalışanı da işvereni de, devleti de rahatlatmak olmalıdır.
İstanbul
21.11.2024